Ünlü Latince değiş “İn vino veritas” gerçek şaraptadır der bin yıllardır. Şarap söyletir, şarap içen gerçekte ne düşündüğünü söyler, gerçekleri konuşur.
Ve “Su içenler asla şiir yazamaz der” ünlü Romalı şair Horace.
Yunan filozofu Epiküros’ a göre yaşamın amacı mutluluğa ve hazza ulaşmaktı.
Filozof; gerçek yaşam zevki tüm bedensel acılardan ve korkulardan kurtulmuş olmakta yatar demiştir.
Antik çağlarda insan tüm keyif veren içkilerin, en soylusu, en bilgesi ve uygarlığın ölçüsü olarak bilinen gönlüne hoşluk veren şarap ile tanıştı.
O gün bu gündür yudumlayarak tadına varmak insan için çok önemli bir yer tuttu.
Ölümsüz bitkisiyle de doğada dikkat çekiyordu. Sonbaharda yapraklarını döküyor, çalı halini alıyor, ilkbaharda yeniden doğuyor, sonbahara doğru dolgun salkımlarını veriyor, sonra yeniden ölüyordu.
Sırrı neydi bu döngünün?
Ya meyvenin suyuna ne demeli? Bir kaba konduğunda hareketleniyor, köpürüyor, rengini değiştiriyor, kabarcık çıkarıyordu.
Sırrı neydi bu sıvının?
Şarap üzümden, üzüm asmadan, asma ise topraktan çıkıyordu, o zaman her şeyin yaratıcısı “Kutsal Toprak Ana” idi, tüm verimlilik ve bereket ona aitti.
Tabi ki şarap yer kürenin tek içkisi değildi şüphesiz ama, en eskisi, en yücesiydi. Su hep aynı kalırken şarap değişiyor, başkalaşıyor adeta yaşıyordu…
Anadolu uygarlıklarının hepsinde şarap kültürünün derin izlerine rastlamak mümkündür. Hitit uygarlığının en önemli uğraşlarından biri olan bağcılık ve şarapçılığın korunması için konulmuş, yasalar bulunmaktaydı. Hititlerin dilinde şaraba “wiyana” denirdi. Üzüm ve şarap için kullanılan bu sözcük Avrupa dillerine aktarılmış, İngilizcede wine, Fransızcada vin Almancada “wein” Latincede “vinum” İspanyolcada “vino” olmuştur. Bugün Avusturya’nın başkenti Viyana’nın adı, Hititçe şarap sözcüğünden gelmektedir.
Asmanın ilk kültüre alınmasıyla bağcılık ve şarapçılık, Gürcistan’dan başlayarak Hitit Ülkesini geçip, Batı Anadolu kıyılarına dek uzanan coğrafyada başlar. Anadolu ve Doğusu üzümün ilk ezildiği topraklar olarak kabul edilir. Doğadaki binlerce asma türünden biri olan yabani vitis silvestris insanoğlu tarafından uzun süreli seçme ve ayıklama işlemi sonucunda günümüze, kültür asması olarak bilinen “vitis vinifera” yani üzüm taşıyan asma olarak ulaştı.
Bulunan yazıtlarda, 3000'li yıllardan beri bağbozumu tören ve şenliklerinden coşkuyla bahsedilmesi, halen günümüzde de kutlanmakta olan bağbozumu şenliklerinin, Anadolu’nun ne kadar kadim bir kültürü olduğuna işaret eder.
Şarap Hititlerin en önemli ihraç ürünüydü. Bugünkü Suriye ve İsrail kıyılarında yaşayan Kenanlılar ve Finikeliler şarabı geminin altına serili kuma batırdıkları sivri dipli amforalarla Mısır’a Girit’e ve Yunanistan’a taşıyorlardı.
Mısırlılarda, Hititlilerden şarap yapmayı öğrenmiş, Nil Nehrinin bereketli kıyılarında bağ yetiştirip şarap yapmışlardır.
Sümerlerde de bağcılık ve şarapçılık yaygın olarak yapılırken, Sümer destanı Gılgamış’da şarabın yumuşatıcı ve uygarlaştırıcı etkisi vurgulanır. Gılgamış’ın yoldaşı vahşi Enkidu’yu yola getiren unsurlardan biri kadın, diğeri de şaraptır.
Antik dönemde şarap oldukça koyu şerbet kıvamında yapılır, su, özellikle de deniz suyu ile sulandırılmadan içilmezdi.
İonia’ya yapılan şarap ile ilgili ilk gönderme M.Ö.8.Y.Y da ozan Homeros’a aittir. Ozan, destanında “Pramnios adlı bir şaraptan söz eder; ikinci destanı Odysseia’da büyücü Kirke’nin Odysseus ve arkadaşlarını Pramnios şarabı ile sarhoş edip alıkoyduğunu anlatır.
Smyrna için de Pramnios şarabı en başta yer alır. Destanlarda Pramnios şarabının sek içilmediği, peynir, un ve bal ile karıştırıldığı anlatılır. Ne tatlı ne de koyu, buruk, tok ve kuvvetlidir.
Yazılı kaynaklar “Klazomenai ve Kos şarapları için, içlerinde çok miktarda deniz suyu bulundurdukları için hazmı kolay, nefes açıcı ancak mide için tahripkâr dır” diye yazar.
Şarap, tarih boyunca, tanrılara sunulan adaklardan biri, antik sympozyumlarda sohbetin ve felsefenin katalizörü, şölenlerin eşlikçisi, ticari ürün, suyu steril etmenin çaresi ya da şifa veren ilaç olarak karşımıza çıkar. Çok tanrılı dinlerden, semavi dinlere kadar tüm inanışları etkilemiş, kiminde kutsal kabul edilirken, kiminde tamamen yasaklanmıştır. Yaklaşık 9.000 yıllık geçmişi ile insanoğlunun yaratma gücünü besleyerek, edebiyattan resme, heykelden müziğe, mimariden tiyatroya, sanatın tüm dallarının gelişimine katkı sağlayan, uygarlık tarihinde önemli bir kültür oluşturmuştur.
Şarap doğduğu Kafkasya ve Anadolu topraklarından denizciliğin gelişmesi ile hızla Akdeniz kıyılarına oradan da tüm Avrupa’ya yayılır.
5. yüzyıl boyunca Avrupa barbar istilalarına maruz kalmış bu kargaşa ortamında bağlara ve şaraba sahip çıkmak, kilisenin ve keşişlerin görevi olmuştur. Ortaçağa gelindiğinde, saldırılardan nefes alan Avrupa’nın kilise ve manastırları, artık çepeçevre bağlarla donanmış ve şarapçılıkla uğraşır olmuşlardır. Bu tarihten sonra ilgi, bağcılık ve şarapçılık tekniklerinin geliştirilmesine yönelmiştir. Toprak kalitesine göre uygun asmalarla bağların kurulması, bulunan yeni tekniklerle kaliteli şarap üretilmesine ve şarap ticaretinin gelişmesiyle birlikte, gelir düzeyinin de hızla artmasına olanak sağlar.
1700'lü yıllara gelindiğinde özellikle İngiltere’den iyi fiyatla alıcı bulan Bordo bölgesi üreticileri, artık meclislerinde şarap üretiminde kalite standartlarının belirlenmesini tartışıyorlardı. Bu tartışmaları, “Cru” olarak bilinen kalite sınıflandırması ve apelasyon sistemi izledi. Artık başarı kaçınılmazdı. Bu sayede şarapları yüksek fiyatlarla alıcı bulan, Haut Brion, Lafite, Latour, Margo, Mouton ve Petrus gibi ünlü şatolar, Grand Cru şaraplarıyla dünyada isimlerini duyurmaya başladılar.
Dünya genelinde bağ alanları yaklaşık 8.000.000 hektardır.
Türkiye bağ alanları bakımından dünyada 5 sırada yer almakla birlikte, üretimin sadece %3 ü şarap yapımında kullanılır.
Günümüzde toplamda yıllık 150 milyon hektolitre ile Fransa, İtalya, İspanya, Almanya ve Portekiz, dünyanın diğer ülkelerine göre, tüm üretimin 3 de ikisini ellerinde bulundurmaktadır.
Urla BağYolu'nda kadehler kaliteli üzümlerin lezzetiyle dolup taşmakta..
Statera Şarapçılık